Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yanyana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz

Cemal Süreya

Şehrin Kıyılarında Ufka Yürümek…

“Göğe bakalım, bulutların üstünde hava hep açık.”

Şehrin Kıyılarında Ufka Yürümek…

Sıkıştığımızı sanırız ya da öyledir ya yaşadığımız günler… Artık ağzımıza sakız olan ama bir türlü kıramadığımız o çember; ev, iş, gri şehir. Sabahları bisiklete binip, bazen şehre bisikletle gelip, şuracıkta dibimizdeki Ankara Üniversitesi Rasathanesi’ne gidip göğü izlemek, bisikletle Tepecik’e (Kayaş) gidip güzel bir eski evde bir akşam geçirilebilmek, atlayıp bir dolmuşa Çamlıdere’ye/Kızılcahamam’a gidip ağaçların altında uyumak, şuradan Çayyolu’na gidiş mesafesinde Elmadağ/Karacahasan Köyü’ne gidip bir köy müzesinde taze ayran içmek, taze pirpirim/nane/patlıcan alıp geri dönmek… Güzel de yaşanıyor durduğumuz yerde, biraz biraz sanki bize de bağlı. Hele çevrenizdeki insanlar bu enerji ve istekteyse değmeyin gitsin bu güzelliğe.

İşte bunlardan biriydi, seçim curcunasına takılıp kalmış, bir acının arkasına bir acının dizildiği zor günlerde, arkadaşımız Vedat ses etti. Arkadaşlara, Solfasol’a, Öteki Bisiklet’e, Tayfa Kitapkafe’nin müdavimlerine: “9’u 10 Ağustos’a bağlayan gece dolunay. Öğleden sonra çıkarız, akşamüzeri Tuz Gölü’nde oluruz. Tuz Denizi’nde günü batırır, dolunayı karşılar, hoşbeş eder döneriz.” dediğinde. Değişikti otobüs, içinde farklı dokunmalarla, haberleşmelerle ulaşılmış ve farklı farklı 30-32 insan…

Flamingoların kanatlarının arasından geçip, atlı arabasıyla göl kenarında gezmeye çıkmış yaşlı çifte merhaba diyerek gittik Tuzla'ya (Tuz Fabrikası)… Girişte nizamiyeden izin alınırken gördük, kum tepeleri gibi yan yana dizilmiş tuz dağlarını. Ama göle doğru giren yollara girip, bir de küçük otobüsümüzden inip girince göle, yaşadığımız başka bir sonsuzluktu. 2,5 saatle değişen bir rüyaydı sanki. Ne ilginç, 26 yıldır Mersin’e giderken yanından geçtiğim, bazı bazı müzesinde durduğum ve üzerinde bir 10- 15 dakika geçirdiğim, koca dünyanın Anadolu’sunun 2. büyük gölü Tuz Gölü’nde sanki bir denizmişçesine sonsuzluğu yaşayabilmek. Girdik beyaz sonsuzluğa ve beyaz sonsuzlukta ufka yürüdük…

Sanki bazılarımız bi dokunup gelmek için yürüdü ufka doğru... Bundan sonrasını arkadaşlarımızın fotoğraflarına bırakıyorum, anlatması gerçekten güç bir duygu yaşatıyor Tuz Gölü... Üzerinde kanatlanıyorsunuz.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış